Forum16 The Official Web Site®
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Forum16 The Official Web Site®

| Forum16 The Official Web Site | Dersler | Proğram Arşivi | Oyun Dünyası | Bilgisayar Teknolojileri ve İnternet | Kültür & Sanat & Tarih | Dizi & Sinema ve Televizyon Dünyası | Müzik | Spor | Güncel Haberler |


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

«Winston CHURCHILL ve ÇANAKKALE Muharebeleri»

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

DarkZomBie

DarkZomBie
Webmaster
Webmaster

«Winston CHURCHILL ve ÇANAKKALE Muharebeleri»
Savaş Öncesi Siyasi Gelişmeler...

1911 Trablusgarp ve 1912 Balkan Savaşları sırasında Deniz gücünün ne kadar önemli olduğu anlaşılınca 1912 yılında Deniz Kuvvetlerini yeniden düzenlemek ve geliştirmek amacı ile Dünyanın en güçlü denizcilik ülkesi İngiltere'den Tüm amiral Sir Arthur H. Limpus başkanlığında bir heyet getirildi. Bir yıl sonra da Kara Kuvvetlerini güçlendirmek için yine dünyanın en güçlü Kara gücüne sahip ülkesi Almanya'dan General Otto Liman von Sanders'in başında bulunduğu bir başka heyet geldi. (Ünlü Liman paşanın gelişi ile ilgili pek az bilinen bir konuyu burada sizlerle paylaşmak isteriz. Liman Paşa Almanya'da Tümgeneral rütbesinde iken yapılan anlaşma gereği Osmanlı Devleti kendisine bir üst rütbe yani Korgenerallik rütbesi ve Kolordu Komutanlığı görevini verdi. Türk Ordusunu kendi kontrolleri altına almayı hedef almış olan Almanlar anlaşmanın bu maddesinden ustaca yararlanmak istediler ve Alman İmparatoru kendisini vaktinden evvel Korgeneral rütbesine yükseltince, Osmanlı Devleti de onu Müşir ( Mareşal) rütbesi ile onurlandırdı. Ancak artık bu rütbe ile Kolorduya değil bir Orduya komuta etmesi gerekiyordu.) (1) Bu nedenle denilebilir ki böylece Üçlü İttifak ve İtilaf grupları arsında çıkması olası bir savaşta, Türk Ordularının Almanya'nın menfaatlerine uygun bir şekilde kullanılması garanti altına alınmış gibi oldu.

Gelişmesi ve yönetimi deniz Bakanı Cemal Paşanın teşvik ve desteği ile İngiliz Tüm Amiral Limpus başkanlığındaki bir İngiliz heyetine bırakılan Türk Donanmasına gelince; yine her iki savaşta güçlü birkaç gemiye sahip olunmaması nedeni ile Ege Adalarının tamamının Yunanlılara kaptırılması halkı çok rahatsız etmişti. Mevcut Deniz gücünü güçlendirme amacıyla İttihat ve Terakki Partisi bir "Donanma cemiyeti" kurmuş ve Türk halkını bu cemiyete yardımcı olmaya davet etmişti. Türk halkı bu kampanyaya büyük ilgi göstermiş, yaşlısı, genci, talebelerin cep harçlıkları, gelinlik kızların takı ve çeyiz paraları dâhil gönüllü katkıları ile büyük miktarda bir yardım toplanabilmişti.

Balkan Savaşları sonunda Yunan Donanması büyük devletlerin desteğini aldığından işgal ettiği adaların hiç birini iade etmeye niyetli görünmüyordu. Türklerde bu adaları, özellikle Limni, İmroz ve Midilli adalarını Yunanlılardan daha güçlü bir Deniz Gücüne sahip olmadan geri almanın imkânsız olduğunu anlamışlardı. Amiral Limpus ve ıslah heyetinin teşviki ile Brezilya'dan bir gemi almak için faaliyete geçtiler. Halen İngiliz tersanelerinde inşa edilen ve Ocak 1914'de satın alınan bu gemiye Sultan Osman adı verildi, geminin inşaatı Temmuz ayında tamamlanacaktı. Bu gemi ve 1911 yılında sipariş edilen Reşadiye gemileri Türk donanmasına büyük katkı sağlayacaktı. Yunanlılar da daha fazla güçlenmek için harekete geçtiler ve 1912 yılında Almanya'dan modern bir savaş gemisi Salamis'i aldılar. Bunun yanında kendilerine en büyük destek, büyük bir Yunan ve Ermeni dostu olan İstanbul'daki Amerika Birleşik Devletleri Büyük Elçisi Henry de Morgenthau'dan geldi. Büyük Elçi, Cemal Paşanın bütün itirazlarına rağmen aracı oldu ve Yunanistan'ın ABD'den iki modern savaş gemisi Mississipi ve İdaho'yu almasını sağladı.(2)

Sultan Osman ve Reşadiye birinci sınıf modern savaş gemileri idiler. Özellikle 13,5 inçlik toplarla da donatılan Sultan Osman zamanının en güçlü gemilerinden biri haline getirildi ve inşaatı Mayıs ayında tamamlandı. Reşadiye de Temmuz başında hazır hale getirilmişti. (3) Bu gemileri teslim almak için Temmuz ayı başında, Deniz Kurmay Albay Rauf ( Orbay) Bey başkanlığında 500 kişilik bir heyet İngiltere'ye gönderilmişti. Temmuz ayının son günlerinde birden sahneye İngiltere Denizcilik Bakanı Winston Churchill çıktı. Bu gemilerin Türklere teslim edilmemesi gerektiğini hükümet üyelerine bildirdi ve olaya bütün ağırlığını koyarak bedelinin yarısından fazlası ödenmiş iki savaş gemisine el koydu. Olayı Churchill şu sözlerle anlatıyor:


"27 Temmuz günü Türkler Almanya'ya bir ittifak teklifinde bulundu, 31 Temmuzda Seferberlik emri verdi ve 2 Ağustosta da Almanya ile bir anlaşma imzaladılar.28 Temmuz günü ben her iki savaş gemisini İngiliz Donanması için istedim.500 kişilik bir Türk mürettebatı ilk gemiyi almak için Tyne'de bekliyordu. Türk Albay gemiyi teslim almak ve bordasına Türk bayrağı çekmek istedi. Bu kritik günlerde (31 Temmuz) ben bütün sorumluluğu üstlenerek buna izin verilmemesi talimatını verdim. Eğer Türkler gemiyi almak için bir teşebbüste bulunurlarsa bunu silah zoruyla önlemelerini emrettim. Bu kararı sadece İngiliz donanmasının menfaatlerini düşünerek verdim. Bu iki geminin ilavesi İngiltere'nin emniyeti için şarttı. Daha sonraki yıllarda bu kararımdan dolayı çok tenkit edildim. İki geminin teslim edilmemesinin Türkiye'de hayal kırıklığı yarattığı ve Türkiye'yi bize karşı savaşmaya yönlendirdiği iddia edildi." (4)

İngilizlerin kötü niyetini anlayan Türk heyeti bir atılım yaparak gemiyi ele geçirmek ve gemiye Türk bayrağı çekmek istedi, gemiyi savunan birliklerle Türkler arasında çıkan çatışmada her iki taraftan yaralananlar oldu. Neticede Sultan Osman–1 HMS_Agincourt ve Reşadiye'de HMS Erin adlarını alarak Kuzey Denizindeki İngiliz Donanmasına katıldılar.(5) Bu olay Dünya ölçüsünde çıkması muhtemel bir savaşta Türk toplumu üzerinde İngilizler ve müttefikleri adına çok olumsuz bir tepki yarattı. En önemlisi de Türkler, artık batının kendilerini tarihi düşmanları Ruslar ve Yunanlılarla birlikte içerdeki en büyük tehlikelerden biri olan Ermeniler karşısında feda etmeye hazır olduklarını anladılar. Çıkacak savaşın sonucunda Antant devletleri kazanırsa Osmanlı devletinin yaşamını devam ettirmesi imkânsız gibi görünüyordu ve Üçlü İttifak adeta Türkiye'yi Almanya'ya doğru iteliyordu.

Churchill bu iki gemiyi Türk Halkının nasıl özlemle beklediğini çok iyi biliyordu. İstanbul'daki Donanmayı geliştirme amacında olması gereken ekip ona her şeyi bildirmişti. Türkler bu gemiler sayesinde Ege'de Yunan, Karadeniz'de de Rus donanması ile baş edebilecek bir durumda olacaklardı. İstanbul'da gemilerle ilgili bir "Donanma Haftası" düzenleniyordu. Sultan Osman Çanakkale Boğazından girer girmez karşılanacak, Amiral Limpus onu karşılayacak, İstanbul'a kadar Türk Donanması ona eşlik edecek ve Denizcilik Bakanı Cemal Paşa Türk-İngiliz dostluğu lehinde konuşma yapacaktı.(6) Churchill'in bu ani, uluslar arası nezaket kurallarına aykırı ve tamamen düşmanca davranışı; bundan böyle İngiliz Deniz Bakanı ile Türkler arasında can yakıcı bir düşmanlığın doğmasına sebebiyet verdi.

Bu olayın üzerinden bir hafta bile geçmeden ortaya çıkan Göben ve Breslaw olayı ve Türkiye'ye sığınarak İngilizlerin gasp ettiği Sultan Osman ve Reşadiye gemileri yerine Alman İmparatorunun bu iki gemiyi Türk Halkına hediye ettiği efsanesi Winston Churchill ile Türkler arasındaki mesafeyi daha da aralayacaktır. Churchill, daha Türkler savaşa girmeden, Ağustos ayından itibaren önceleri Yunanlılarla, daha sonra Bulgarlarla ve daha sonra da Fransızlar ve Ruslarla Çanakkale Boğazına saldırmak için devamlı bir arayış içinde bulunacak, İngiliz Savaş Konseyi içinde etkinliği en fazla olan Bakanlardan biri olması nedeniyle de sonunda İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan çok güçlü bir filo, 18 Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğazına bilinen ünlü saldırıyı başlatacaktır. Savaş başlamadan önce Winston Churchill İngiliz Kabinesinin en Türk yanlısı bakanı olarak tanınırken, acaba neden Gladstone'lar, Salisbury'ler gibi Türk düşmanı olmayı tercih etmişti. Çanakkale Muharebelerinin çok az bilinen yönlerinden biri işte bu, Denizcilik Bakanı ile Boğazlar arasındaki ilişkidir. Bu nedenle biz bu yazımızda sizlere, bütün siyasi varlığını Çanakkale Boğazına sadece Deniz Kuvvetleri ile de olsa saldırmaya bağlayan; Büyük Britanya Deniz Bakanı ve Birinci Dünya Savaşı'nın en ünlü devlet adamlarından Winston Churchill'i tanıtmaya çalışacağız.


Winston CHURCHILL


1874 yılında Blenheim'de doğdu. Babası Lord Randolph aynı yılın başlarında hem Parlamentoya seçilmiş, hem de sevdiği kızla evlenmişti. İki yıl sonra Marlboro Dükü olan baba Churchill, Başbakan Disraeli tarafından İrlanda Bakanlığına atandı. Babasının politik geleceği ve annesinin de sosyal faaliyetlerle fazlaca meşgul olmaları nedeni ile çocukluğu bakıcısı Bayan Everest'in himayesi altında geçti. Oğlunun hem iyi bir eğitim görmesi ve hem de disiplinli yetişmesini arzu eden Lord Randolph onu Sanhurst Askeri Akademisi (İngilterenin Harp Okulu)'na girmesi için teşvik etti. İlk iki denemesinde başarılı olamayan Winston, üçüncü denemesinde başarılı olunca okula kabul edildi. Burada iki yıllık eğitimini tamamlayan Winston sınıfındaki 150 öğrenci arasından 8nci olarak mezun oldu.(7) Winston anılarında bu okulun kendi yaşamında geniş ufuklar açtığını, değişik dersler arasında Askeri Tarih Dersi ile ve bu ders içinde de Amerikan Sivil, Fransız- Alman ve Türk-Rus savaşlarına özel ilgi duyduğunu belirtmektedir.(Cool

İngiltere'nin yüksek komuta heyetini yetiştiren (ve bizim de 1971 yılında öğrencilerinden biri olmakla gurur duyduğumuz) Büyük Britanya Kraliyet Kurmay Akademisi ( Staff Collage Camberley), İngiliz Harp Okulu Sundhurst'in bir mil kadar yakınındadır. Winston zaman zaman bu okulda verilen partilere katılmış ve tartışmaları izleme imkânı bulmuştur. Bununla birlikte sonraki yıllarda bu okula katılmak için ciddi bir teşebbüste bulunmamıştır. O büyük heyecanlar ve hareketli bir yaşam peşindedir.(9) Babası onun Knight Bridge kışlasındaki binicilik kursuna, Kraliyet Muhafız Birliği binicileri ile birlikte katılmasını sağlar. O günlerde Winston bir at üzerinde, onu ustaca yönetmenin, dünyanın en mükemmel işlerinden biri olduğunu savunacaktır.(10)

https://forum16.catsboard.com

DarkZomBie

DarkZomBie
Webmaster
Webmaster

Devamı
----------------------
Ocak 1895 yılında babasını kaybeden Winston; Mart ayında 4ncü Hussar Suvari Alayında kıta hayatına başladı. Bir süre sonra burada sıkılan Winston baba dostlarının yardımı ile Küba'da İspanyol yönetimine karşı başlayan savaşı izlemek için, İspanya hükümetinden alınan izinle Kasım 1895'te Küba'ya gitti. Ancak yola çıkmadan Londra'daki Daily Telgraph Gazetesi yöneticileri ile konuşarak onların savaş muhabiri olmayı ve göndereceği her makale için 25 $ almayı kabul ettirdi. Savaş alanından gönderdiği yazıları ilgi ile okunan Winston böylece yazarlığa ilk adımlarını atmış oldu.(11) Ertesi yılın Eylül ayında kendi ana birliği ile birlikte Hindistan'a gönderildi. Aynı günlerde Hindistan'ın kuzeybatı hudut bölgesinde yaşayan Pathanların isyanını önlemek için gönderilen birliğe katılmak için çareler aramağa başladı. Bu arada kendisi Allahabad'daki Pioner gazetesi ile görüşürken, telgrafla haberdar edilen annesi de Londra'daki Daily Telgraf gazetesinin savaş muhabirliğini almayı başardı. Cebindeki bu iki anlaşma ile birliğinden izin alan Winston süratle isyan bölgesindeki birliklere katıldı. Bundan sonra cephede kaldığı iki ay içinde yakından izlediği olayları gazetelerine aktardı. Yazıların altında sadece "genç bir subay" şeklinde bir ifade vardı. Ama yazıları Londra'da ve dünyada büyük sansasyon yarattı. Teğmen Winston profesyonel bir yazar olmayı asla düşünmemişti ama artık etkili bir yazar olmuştu ve yazıları beğeniliyordu. 1898 yılında makaleleri "Malakand Muharebe Gücünün Hikâyesi / The Story of The Malakand Field Force" adı altında yayınlandı. Yayıncı firma elde ettiği karın Winstona düşen payını gönderdiği zaman, bu paranın iki yıllık subay maaşından daha fazla olduğunu görünce yazarlığı daha ciddi bir şekilde düşünmeğe başladı.(12)

Hindistan'daki isyan bastırıldıktan sonra Mısırda, General Herbert Kitchener komutası altında bir Britanya Ordusunun Sudandaki mehdi isyanını bastırmak, aynı zamanda birkaç yıl önce Derviş Ordusu tarafından öldürülen General C.G.Gordon'un öcünü almak amacıyla hazırlandığı haberi geldi. Hindistan'daki subayların çoğu bu sefere katılmak arzusundaydı, tabii Winston hemen resmi müracaatını yaptı. Ancak bu sefer işler beklediği gibi gelişmedi. Her ne kadar isteği Savunma Bakanlığı tarafından uygun görülmüşse de, Komutan Lord Kitchener böyle büyüklerini hiçe sayan ve onlara öğütler vermeğe kalkan genç bir subayı birliğinde görmek istemediğini bildirdi. Yenilgiyi kabul etmeyen Winston baba dostu Başbakan Lord Salisbury'den randevu alıp onu evinde ziyaret ederek yardımcı olmasını istedi. Başbakan General Kitchener'e özel bir mektup yazarak "genç Churchill'e uygun bir görev bulunup bulanamayacağını" sordu. Kitchener'in cevabı değişmedi ancak bir süre sonra Savunma Bakanlığından aldığı bir emirde "Mısıra ancak kadro dışı takviye elemanı statüsünde ve bütün masraflarını kendisinin karşılaması şartı ile gidebileceği" bildiriliyordu. Winston fırsatı kaçırmadığı gibi yine tahmin edileceği şekilde soluğu Morning Post Gazetesinde aldı ve savaş muhabiri olarak gazete ile anlaştı. Böylece hem Sudandaki savaşı yakından izleme ve hem de gördüklerini İngiliz kamuoyuna duyurma imkânı bulmuş oluyordu. Lord Kitchener seferi başarı ile tamamladı ve Winston Londra'ya dönüşünde Morning Post gönderdiği yazılar için kendisine 300 pounddan fazla ödeyince Ordu'dan ayrılmayı artık ciddi bir şekilde düşünmeye başladı.(13)

Winston için ikinci bir kariyer imkânı baba mesleği politika alanında doğdu. İzinli olduğu bir dönemde Muhafazakâr Partideki arkadaşlarını ziyarete gittiğinde, partililerden biri, yakın gelecekteki siyasi gelişmelerle ilgili bir konuşma yapmasını isteyince, onları kıramayan Winston, Beth şehrinde ilk siyasi konuşmasını yaptı. Konuşması sonrasında dinleyicilerin gösterdiği coşkulu tezahürat onu çok etkiledi. Konuşması ertesi günkü Morning Post gazetesinde kelimesi kelimesine yayınlandı. Gazete kendisini"politika sahnesinde heyecan verici yeni bir figür" olarak değerlendiriyordu. 1899 yılında Ordudan ayrılan Winston aynı yıl yapılan ara seçimlere Oldham, Lanchashire'den katıldı ve 1300 oy farkla kaybetti.(14) Bu arada Londra seyahatleri sırasında zamanının çoğunu Nil Seferi ile ilgili kitabının hazırlığı ile geçirdi. "Nehir Savaşı/ Nil Nehri Savaşı" adı ile yayınlanan kitap toplumda büyük ilgi uyandırdı.

1899 Yılı Sonbaharında Güney Afrika'daki Boer İsyanı başlayınca harekete geçen Winston hemen Morning Post Gazetesi ile masraflar hariç ayda 250 pounda anlaştı. Winstonun Güney Afrika macerası çok heyecanlı geçti. Bir gün Boerler bindiği trene bir saldırı düzenlediler ve çatışma sonunda 75 İngiliz'i esir aldılar. Esirlerden biri Winstondu. Onu Pretoryadaki bir subay esir kampına gönderdiler. Orada iki arkadaşı ile birlikte kaçma hesapları yapan Winston, sonunda çok tehlikeli bir kaçışı gerçekleştirdi ve İngiliz birliklerine ulaşabildi. 1900 yılı Haziranında hem Johannesburg ve hem de Pretoria İngiliz birlikleri tarafından işgal edilirken Winston da oradaydı. İngiltere'ye döndüğünde Morning Post'ta biriken 10 aylık ücreti mali bakımdan onu rahatlattı. O artık bir savaş kahramanı olmuştu. Oldham'a gitti ve ilk defa denediği yerden yeni seçimlere katıldı ve bu seferki seçimi kazanarak 1901 Şubatında Avam Kamarasında ilk defa yerini aldı.

1904 yılında Muhafazakâr Parti ile ilişkileri bozulan Winston Churchill yavaş yavaş Avam kamarasındaki Liberallerle ilişkisini geliştirdi ve sonunda Lloyd George'un yanında yerini aldı. 5 Aralık 1905 seçimlerini Liberaller kazanınca yeni Başbakan Henry Campbell Bannerman artık 31 yaşına gelmiş olan Churchill'i Koloniler Bakanlığına getirdi. Politikayla çok fazla meşgul olmasına rağmen Churchill yine de fırsat bulup babasının yaşamını konu alan iki ciltlik biyografi kitabını tamamladı. Uzmanlar "Lord Randolph Churchill" adlı bu yapıtın onun en iyi çalışmalarından biri olduğunu belirtmektedirler. Eylül 1908'de Bayan Clementin Hezier ile evlendi ve Çiftin daha sonraki yıllarda beş çocukları oldu.(15) 1910 da İçişleri Bakanlığına getirilen Churchill; demiryolu ve liman işçilerinin yaptığı grev ve nümayişleri bastırmak için güç kullanmayı tercih edince birçok işçinin ölümüne neden oldu ve sendikalarca lanetlendi.(16)

1911 Yılının yaz aylarında Churchil'in önüne kendi ihtiraslarını karşılayacak büyük bir fırsat çıktı. O günlerdeki siyasi bir krizle ilgili yapılan görüşmeler sırasında Asquit Hükümeti mensupları, İngiliz Donanmasının savaş zamanında Kara ordusunu destekleyecek bir harekâta hazır olmadığını öğrendikleri zaman şok oldular. Tartışmalar sırasında Kraliyet Donanmasının Avrupa'da savaşacak askeri birliklerin Manş Denizinden dahi geçirilemeyeceği beyan edilince; Denizcilik Bakanının hemen değiştirilmesi ve yerine güçlü ve yetenekli bir Bakan atanması gerektiğini bütün kabine üyeleri kabul ettiler. Lloyd George bu görev için Winston Churchill'i aday gösterdi. Muhalifleri onun kendisini hemen öne çıkarmasından pek hoşnut değillerdi, Onlara göre henüz 36 yaşındaki en genç İçişleri Bakanı olan Churchill; dik başlılık, inatçılık, tecrübesizlik, zayıf yorumlama ve düşünmeden hareket etme gibi gençliğin verdiği karakteristik hatalar yapmaya eğilimli bir yapıdaydı. Ayrıca Churchill çok çabuk taraf değiştirebiliyordu. Mesela önce Muhafazakâr iken sonradan Liberal olmuştu, önceleri Alman yanlısı iken sonradan Alman düşmanı, Türk yanlısı iken en büyük Türk düşmanı olmuştu. Tabii ki bakanlık onun yüksek enerjisi ve cesaretinden yararlanacaktı ama onun "önce harekete geçip sonra düşünmesi" kaçınılmazdı. Başbakan Asquit bütün riskleri göze alarak onu Deniz Bakanlığına atadı.(17)

Churchill Bakan olur olmaz etrafında pek çok kaliteli uzman personel buldu. Kendisine tavsiye edilen aktif görevdeki Amiraller yerine, 70 yaşını aşmış emekli bir amiral olan Fisher'i Deniz Kuvvetleri'nin başına getirdi. Churchill'in yakın dostu, Başbakan Asquit'in kızı Violet Bonham Charter anılarında; "Churchill'in yaşlı amiralin şahsında gerçek bir bilgi volkanı ve ilham kaynağı bulduğunu" belirtmektedir.(18) Bütün İngiliz devlet adamları gibi Churchill de jeopolitik düşünce itibariyle "Deniz Hâkimiyeti Teorisine" inanmış bir insandı. Bu nedenle muhtemel bir savaşta Alman Donanması ile rekabet edecek yeni savaş gemileri yapımına ağırlık verdiği gibi, bir baskın saldırısını dahi önleyebilmek amacıyla görevli personelin gece-gündüz her zaman ve hatta bayram ve tatil günlerinde dahi hazır olmalarını sağlayacak düzenlemeler başlattı. Odasının duvarına büyük bir Kuzey denizi haritası astırdı. Her sabah görevli kurmay subaylar dost ve muhtemel düşman gemilerinin yerlerini haritaya işliyor ve günlük çalışmasına başlamadan Bakan Churchill'in ilk işi bu haritayı incelemek oluyordu.(19) Alınan bütün bu tedbirler sonunda 4 Ağustos 1914'te İngilizler savaşa girdiği zaman İngiltere'nin denizlerdeki üstünlüğü tartışılmaz hale gelmişti ve İngiliz Ordusunun Fransa'ya nakli sırasında bir tek askerin bile burnunun kanamasına izin verilmedi.(20)




DİPNOTLAR

[1] - Ali İhsan Sabis : Harb Hatıralarım-1,s.49-54 (İnkılap Kitabevi, 2.Basım, İstanbul-1943)
[2] - Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Uluslar arası Sempozyumu, s.143( Jürgen Rohwer, TTK, Ankara-1993)
[3] - Dawid Wilder : The Chanak Affair, s.24-25 (Hunchinson of london-1969)
[4] - Winston Chuchill : The World Crises, The Aftermath ( Londra-!944)
[5] - Philp J. Haythornthwaite : Gallipoli 1915, Frontal Assault on Turkey, s.6 (London-1991)
[6] - David Fromkin : A Peace The End All Peace,s.56-57 (Avan books, new York-1990)
[7] - Quentin Reynolds : Winston Chuchill,s.2-12 (Random House New York-1963)
[8] - Winston Chuchill : My Early Life,s.51,67 (8th İmpression,London and Glasgow-1972)
[9] - Aynı Eser, s.52
[10] - Aynı Eser,s.53
[11] - Q.Reynolds : s.18
[12] - Aynı Eser, s.32-34
[13] - Aynı Eser,s.45-46
[14] - Aynı Eser,s.48-50
[15] - Aynı Eser,s.76-78
[16] - David Fromkin : s.52
[17] - Aynı Eser,s.52
[18] - Violet Benham carter : Winston Churchill, As I Knew Him,s.240( London-1966)
[19] - Aynı Eser,s.240-241
[20] - Q.Reynolds : s.82

https://forum16.catsboard.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz