Forum16 The Official Web Site®
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Forum16 The Official Web Site®

| Forum16 The Official Web Site | Dersler | Proğram Arşivi | Oyun Dünyası | Bilgisayar Teknolojileri ve İnternet | Kültür & Sanat & Tarih | Dizi & Sinema ve Televizyon Dünyası | Müzik | Spor | Güncel Haberler |


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Doğru Olduğumuzun Ispatı Nedir?

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Doğru Olduğumuzun Ispatı Nedir? Empty Doğru Olduğumuzun Ispatı Nedir? Paz Mayıs 25, 2008 4:20 pm

DarkZomBie

DarkZomBie
Webmaster
Webmaster

Doğru Olduğumuzun Ispatı Nedir?

“Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.”
(Hz. Mevlana)


Kulları arasında hak ve adaletle muamele eden, doğrularla yalancıları birbirinden ayıran ve hesabı çok çetin olan Cenab-ı Allah’a sonsuz hamdler...

Emniyet, sıdk ve güvenin sembolü, kâinatın serveri Muhammed Mustafa(s.a.v.)’e, Onun pâk ehl-i beytine, seçkin sahabelerine ve bütün takipçilerine salat ve selam olsun.

Hayatta oluşumuzun temel hedefi olan; “Allah’a kulluk ve ibadet etme” anlayışı, elbette insana yepyeni bir tavır, düşünce ve eylem özelliğini kazandıracaktır. Bu açıdan bakıldığında iman ile verilen ahdin ispatı; kulluktur ve itaattir. Yani verilen sözlerin gereğini yapmaktır. Bu da Allah nazarında doğruluk ölçüsüdür.

Resulullah (s.av.); “ Kurtuluş doğruluktadır” ifadesini bu gerçeği kâinata ilan etmek için dile getirmiştir. Resulullah (s.a.v.)’in açık biçimde beyan ettiği bu doğruluk ölçüsü, Mü’minde bulunması gereken temel hazinedir ve bedeli cennettir.

Evet Allah’ın Resulü (s.a.v.) ümmetine haykırıyor..!

Ey hakiki imana sahip olan Müslümanlar! Allah’ın rızasına ve mağfiretine sahip olmak istiyorsanız, doğruluğu elden bırakmayınız. Bu hazineyi basit dünyalıklar için tüketmeyin. Nebilerin de vasfı olan doğruluğa öyle bir tutunun ki, etiniz ve kemiğiniz gibi vücudunuzun vazgeçilmez bir yapısı olsun. Her söylem ve eyleminizde tek ölçünüz doğruluk olmalıdır. Biliniz ki, yaptığınız her fiil ve davranış; ahitlerinizin ve sözlerinizin ispatıdır. İşte hayat sahnesindesiniz… İspatlayın doğruluğunuzu, gösterin samimiyetinizi ve sadakatinizi. Yüce bir davanın temsilcileri olarak çevrenize güven verin, ikiyüzlülerden ve aldatanlardan olmayın. Verdiğiniz sözlere sadık kalın, doğruluktan ayrılmayın… Ebedi kurtuluşa ulaşın ve azadlık beratını kazanın.

İslam kaynakları incelendiğinde iman ile doğruluğun birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içe olduğu anlaşılacaktır. Özelikle Kuran’ın birçok yerinde bu durum ısrarla vurgulanmıştır.

“İnsanlar (yalnızca) ‘İman ettik’ diyerek imtihana çekilmeden (sınanmadan) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekilerini denemelerden (imtihandan) geçirdik. Allah, gerçekten doğru olanları da bilmekte ve gerçekten yalancı olanları da bilmektedir.” (Ankebut: 2-3)

Demek ki, iman ile beraber denemelerden ve imtihanlardan geçmek; imanımızdaki sadakatimizin ispatı içindir. Bu durumda denenmeden, imtihana çekilmeden bırakılmayacağız. Çünkü Cenabı Allah, davaya ne kadar bağlı olduğumuzu bu denemeler ve imtihanlar sürecinde ortaya çıkaracaktır. Yani doğruluğumuzu veya yalancılığımızı belirleyecek, ak ile karayı birbirinden ayıracaktır. Öyleyse doğruluğumuzu kime karşı ispatlayacağız? Sadakatimizi nasıl göstereceğiz? Doğrulardan olduğumuz nasıl anlaşılacaktır? Bu ve buna benzer sorulara cevap verebilecek miyiz? Biraz da bunu ele alalım.

Allah’a karşı doğru olmak

İmanın hazzına varmış bir fert öncelikle Allah’a vermiş olduğu ahdi hatırlayarak, bu ahdine vefasını ifa etme azminde olmalı. Yani Allah’a vermiş olduğu sözü yerine getirmelidir. Bu hakikate varan her fert, hayatından Allah’ın dışında var olan tüm sahte ilahları söküp atmalı; sevgi, muhabbet ve korkuyu sadece Allah’a karşı taşımalı; Allah’ın razı olmadığı her şeyi terk etmelidir. O’nun yolunda söz verdiği gibi;

Yeri gelince canını korkusuzca verebilmeli,
Yeri gelince malını gözünü kırpmadan infak edebilmeli,
Yeri gelince her şeyinden vazgeçebilmeli…
Yani diline Allah (cc), kalbine O (cc), gözüne O, kulağına O, bütün vücuduna O, hayatının her zerresine O yerleşmeli ki; O’na bağlılığını, O’na kulluğunu ispatlamış olsun. Daha doğrusu O’na karşı sıdkını ve dürüstlüğünü kanıtlamış olsun.

Evet, içimizi, dışımızı; gizli ve aşikâr her halimizi bilen, bizi daima gözetleyen Allah’a karşı dürüst olmalıyız. Çünkü Allah, yaptıklarımızı her yönüyle bilmekte niyetlerimizden bile haberdar olmaktadır. O’nu kandırabilmek, O’na hile yapmak mümkün mü? O’na karşı yalancı durumuna düşmek, kayıpların en büyüğü değil mi? O’nun rahmetinden kovulmaktansa O’nun rızasına ulaşmak, kazançların en muazzamı değil mi?

İşte bu inançta olan bir hizmet ehli; Allah’ı her dem yanında hisseder, O’na isyan etmekten, O’na nankörlük etmekten, O’na saygısızlık etmekten hayâ eder ve O’na karşı hep ahdini yerine getirme yani sıdkını ifa etme çabasında olur. Yine bilir ki İslam emanetini korumak, kollamak ve yüceltmek Allah’a karşı doğru olmanın bir gereğidir. Bu uğurda, yani sıdkımızı ispatlama yolunda; her ne çaba gösterirsek boşa çıkmayacak ve Allah’ın huzuruna alnımızın akıyla çıkabilmemizi sağlayacaktır.

Resulullah (s.a.v.)’e karşı doğru olmak

Kelime-i Şehadet’in ikinci cüz’ünü ikrar eden bir fert, Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.)’i, Rabbi tarafından insanlığa gönderilmiş en iyi örnek, yegâne önder ve en mükemmel şahsiyet olarak bilmeli ve Onu hayatına yön veren bir lider olarak görmelidir.

Resulullah (s.a.v.)’e verilen ahit; Onun çizgisinde yürümeyi, adım adım Onu takip etmeyi Ve Onun sünnetini canlı ve diri tutmayı gerektirir. “Muhammed, Allah’ın Resuludür.” İkrarında bulunan her Mü’min, bu iddiasını ispatlamalıdır. Yani Resulullah (s.a.v.)’e olan sadakatini göstermelidir.

Evet, Resulullah (s.a.v.)’i sevmek, elbette fedakârlık ve azmi gerektirir; Ona yürekten bağlılığı icab ettirir. Bunlar, Resulullah’ı sevmenin doğru ve gerçek sonuçlarıdır. Onun önem verdiği şeyleri; ilmi, daveti, takvayı, güzel ahlakı, adaleti ve münkerle mücadeleyi terk edenin doğruluğundan ve samimiyetinden şüphe edilir. Resulullah (s.a.v.)’e karşı sadık olmak; Onu yürekten sevmeyi, Ona gönülden bağlanmayı, hayatın her anında Onunla beraber yol almayı, Onun emanetini korumayı, Onun için seve seve her şeyden vazgeçebilmeyi, Onun sünnetini her türlü engele rağmen sürdürebilmeyi gerektirir.

Şimdi Onun ümmetinden olan her birimizin kendimize şu soruları sorması gerekmez mi?

“Ben Kâinatın serveri Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya ne kadar sadıkım?

Ona olan sevgi ve bağlılıkta dürüst müyüm?

Onun bize emanet ettiği İslam davası, ayaklar altına alınırken; Onun sünneti ile alay edilirken ben ne yapıyorum?

Onu ne kadar tanıyorum?
Her konuda Onu örnek alıyor muyum?
O, hayatımın neresinde?
Benim hayatım ve yaptıklarım Onun şefaatine beni ulaştırır mı?
O, aramıza gelse beni de sahabeleri gibi o nurlu halkaya katar mı?

Şayet Onun öğretileri ışığında yürümezsem, dünyalıklar peşinde hayatımı tüketirsem beni Kevser Havuzunun başına kabul eder mi?”

Evet, kendi amellerimiz ile Resulullah’ın Sünnetini karşılaştırırsak Ona karşı sadakatimizin ölçüsünü anlayabiliriz. Kâinatın Efendisine karşı bu halimizle Mahşer-i Kübra’da nasıl şefaat dileyebileceğiz? Onun desteğini ve sevgisini kaybetmek, bizi ne hallere düşürecek? Hiç düşündük mü? Ne diye Ona karşı dürüst olmaya çalışmıyoruz? Artık Ona verdiğimiz sözümüzü yerine getirme zamanı gelmedi mi?
* * *
Allahım! Bizleri sözlerinin eri olanlardan, hayatlarını sadakat pınarı ile parlatanlardan ve sıddıklar zümresinden olanlardan eyle.
A. Gönül

https://forum16.catsboard.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz